16 Ağustos 2013 Cuma

''3 idiots'' bizleri birer yarış atına çeviren eğitim sistemine, daha biz doğmadan bizlere çeşitli kimlik apoletleri takan topluma tepki tadında, aydınlatıcı bir film. Öğrenmeyen, Süper Mario gibi puan toplamaya çalışan bir nesil olarak yetişiyoruz. Önemli olan öğrenme değil, sınavlardan geçilip geçilmediği... Başarı dayatması nasıl da ağır geliyor omuzlara, film bunu gerçekten çok iyi bir şekilde dile getiriyor. Kendi istekleri için bağıran insanlar; kalbinizin sesini kısmak için bas bas bağırıyor. Sizi olmadığınız  biri haline getirmeye çalışanlar... Kim mi bunlar?.. At gözlüklerini çıkartıp bakalım: Anneler, babalar, kardeşler, hocalar, arkadaşlar, akrabalar... Dünyayı bir yarış pisti zanneden zihinler. Çevrenizden onay almanın, sizin kişisel mutluluğunuzdan daha önemli olduğunu söyleyenler. Hepinizin birer idiot olmasını temenni ediyorum. Sizi mutluluğa, başarıya götürecek olan, kalbinizin sesini dinlemeyi sağlayan içinizdeki idiota sahip çıkın. Her şeyi yapamazsınız ama bir şeyler yapabilirsiniz. Hatta bir şeyleri çok iyi yapabilirsiniz. Kalbinizdeki fısıltılar, yolunuzu aydınlatsın!
Not: Hintlilerin her filmde dans etme merakını hala çözemedim. :))

2 Ağustos 2013 Cuma

Amistad


1997 yılında yapılmış, Anthony Hopkins'in muhteşem bir oyunculuk sergilediği, bir Steven Spielberg filmi. 

Her nesilde,  kendi çıkarları uğruna adaleti hiçe sayıp, gerçeği ört pas etmek isteyen kişiler olacaktır. Hiçbir insan bir başka insanın kölesi olamaz ve renginden dolayı aşağılanamaz. Gerçek tehlike insanların özgürlüklerini ellerinden alıp, onları zincirlere vurmaktır; çünkü onlar o zinciri kırmayı başarana kadar mücadelelerine devam edeceklerdir.

Ne kadar kötü bir şey şu kölelik! Beden olarak kölelik yaptırılan insanlar, zihin olarak köle olan insanlar ve kendilerinin kölesi olanlar. Çıkarları için kendilerini yalana köle eden insanlar... Bu insanlar hala aramızda var; çıkarları için sömürenler hala varlar. Eşitsizlik hala var ama  eşitsizlik karşısında mücadele edecek  iyi insanlar da daima olacaktır.

Gerçek karşımızda bir anıt gibi duruyor, onun buradan bir köle olarak çıkmasına izin mi vereceğiz?

18 Temmuz 2013 Perşembe

Tanrım, lütfen beni çok uzun yaşatma diyebileceğiniz bir reklam!

Vodofone -  ''Good things should last forever'' 
Bizim ülkemizde yayınlansaydı sempati değil, antipati yaratacak bir reklam. Özellikle reklamın
sonunda verebileceğimiz tepkileri hemen hemen hayal edebiliyorum:
Iyyy, öööhh, hayattan soğudum, anammm, Tanrım, lütfen beni çok uzun yaşatma!..

21 Haziran 2013 Cuma

Seven Pounds – Yedi Yaşam



Will Smith’in başrol oynadığı ‘’Seven Pounds’’ filmi izlenmeyi sonuna kadar hak eden bir film olmuş.Bir anlık dikkatsizliğiniz sonucu bir kazaya sebep olsanız ve 7 kişinin hayatına son noktayı koymuş olsaydınız nasıl hissederdiniz? Üstelik bunlardan bir tanesi de eşiniz!

Geçirdiği travmatik olay sonrası, vicdani azabı iliklerine kadar hisseden, hayatın anlamını kaybetmiş, geçmişteki pişmanlığından kurtulamayan bir adam. Bu azabı dindirmek için, kendisi için bir şeyler yapmaya değer 7 kişiyi bulup, onlara yeni bir hayat sunmak ve bunu yaparken aşık olmak. Nasıl mı? Daha fazlasını anlatıp, sizi filmi izlemekten alıkoymak istemem; fakat filmden bir iki cümleyi paylaşmamda bir sakınca yoktur diye düşünüyorum.

‘’Tanrı dünyayı 7 günde yarattı. Bense, benimkini 7 saniye de mahvettim.’’

‘’Kim olduğumu keşfetmek için yeterli zamanı istiyorum!’’

1 Mayıs 2012 Salı

Fikirler Değil De Egolar Tartışırsa!


Fikir tartışmalarına girmenin deveye ip atlatmak kadar zor olduğunu düşünüyorum.Tartışmaya başlanıldığı anda, insanların egoları çırpına çırpına su yüzeyine çıkmaya başlıyor ve zamanla karaya vuruyorlar. Artık gerçeklik, elini eteğini tartışmadan çekmiş, gerçeği kendine uydurma çalışmaları başlamıştır.

Peki, kişiler bu durumun farkında mıdır diye soracak olursanız, bence bal gibi de farkındalar; fakat sorsanız inkâr edeceklerdir. Farkında değilim maskesi ustalıkla kullanılır. Bu maskenin altındaki haklı olma isteği usulca saklanmaktadır.  Eğer yeterince dikkat ederseniz açığa çıkarsam korkusunu fark edebilirsiniz. Kişi için artık tek önemi bir şey vardır: Ben haklıyım, sen sus. Gerçek benim haklı olduğumu destekliyorsa gerçektir yoksa değildir.

Hepimize bir parçada olsa tanıdık gelmiyor mu bu ifadeler. Dikeni kendimize kaktüsü başkasına batırmak gerekirse, istemesek de bu egosal parça, kişilik mekanizmamızda mevcut. Tabi fark onun farkına varıp kabul etmekten geçiyor diye düşünüyorum. Sorun ise bunu diğerlerine nasıl anlatacağımızdır. İnsanlara duymak istemediklerini söylediğiniz vakit, psikolojik aikido sistemi gardını anında alır. Anlayacağınız işiniz zor, sabır taşınızı çatlatıp tekrar bir araya getirip sabretmeniz gerekebilir.  Ya da boşa zaman harcamadan yola devam etmeyi seçmek daha iyi bir tercih olabilir. Karar sizin ve benim tabii ki.
 
Herkesin farkındalık yaşı farklıdır. Farkındalık yaşta değil, baştadır bence. Eğer başarabiliyorsanız ya da bir yerlerden başlamak istiyorsanız fikir çatışmalarının faydalı olduğunu düşünüyorum. Yoksa her şeyi kabul eden koyun misali, çobanını bekleyen bir insanlık olmaya mahkumuz.

Haklı çıkmaya çalışma kaygısı duymadan yazımı burada Edward De Bono'nun bir sözüyle bitiriyorum: ''Tartışmaya Başlarken Egolarınızı Tatile Göndermeniz Gerekir.''Fark edemediklerinizin farkına varmanız dileğiyle.